7 Aralık 2010 Salı

Hüsn-ü Bıdıka

 


De ki ona; “seni yaradan benim, ben senin Rabbinim”, dinler ise 

kulakları arı misalidir. Duymaz ise; de ki, “hak saati geldiğinde kötek 

mecburidir.






Eyy Sevgülü,

Benden öncen kuytu karanlıktır, görmez misin?

Benden sonranda zahir ve meczuptur bilmez misin?

Duy ki seni yaradan benim.


Ben senin Rabbinim.





Hııh!!!




Ey münakub-ül kafirin; 

senin mayanda ben varım,

senin tozunda ben uçarım,

sen benle birsin, ben yokken hiçsin;

benim kaburgamdan evvelin yok senin.




Pışşıııkkk!!!




Eyy kafirün zındık,

o güzel gözleriniz benimle bakar,

o güzel beliniz benimlen dolanır,

o güzel kıçınız bana yaslanır,

eğer ben olmas ise o kıç niçe yaslanır?






Dinlemez ise bu bıdık-ıl müşmekün şöyle selam ediniz.






Eyy sevgülü;

sana zevkimi verdim taddın ve zevklendin,

sana gönlümü verdim içtin ve şenlendin,

sana zikimi verdim öptün ve inledin.

Şimdi niçe bu asilik? Niçe zulüm?.






Uslanmaz ise hala bu sözlen, yumuşayınız. Biliniz ki Rab herşeyi 

görür, bilir.






Eyy Hüsn-ü Bıdıka;

aşkınla yanan ben dikkatümü de vermişim ahvala.

Şerriat aşkıylan yanan ben çevirmişim gözümü samaya.

Sen ki o göklerin altındasın bilirim;

öyleyse yolla bir bulut ilen bir nefesini de huulayıp ölem.




lala la la la laaaaaaa....